Anıtkaya'da Bazı Yöresel Kelimeler  

Anıtkaya gibi eski bir yerleşim yerinde, sadece orada kullanılan çeşitli kelime ve kelime guruplarının bulunması tabiidir. Ancak bu tip söyleyiş özelliği taşıyan kelimelerin çok olması dikkat çekicidir. Aşağıda örnek olarak verilenler çok kısa bir sürede derlenmiştir. Dikkatli ve araştırmacı bir çalışma ile daha yüzlerce kelime ortaya çıkarılabilir.

Yöresel kelimelerin içinde hem isim hem de fiil soylu kelimeler göze çarpmaktadır. Bunların bazıları bilinen bir kelimenin değişik telaffuzunun kalıplaşması şeklinde oluşmuştur. Bazıları da tabiattaki seslerin taklit edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Diğer dikkat çekici bir özellik de yabancı asıllı olup da Türkçe'nin bünyesine uymayan kimi kelimeleri Türkçeleştirme gayretidir. Bununla beraber, kökeni veya gelişimi hakkında açıklama yapılamayan kelimeler de vardır.

A
acar : şişman
acık işte : ahacık
afakanı kalkmak : sinirlenmek
ahar kuyu : çeşme yalağı; hayvanların yem yediği ağaç kap
akaş : sütlaç
akıtmak : büyük abdestini yapmak
alacaaş : aşure
aladı : acele, ivedi
alaf : sıcaklık, hararet, alev
Allah bazarı : pazar günü.
Allasen Ne olur : Allah'ını seversen
amarsız : açgözlü, tamahkar
angısdadan : ansızın, birdenbire
anıtmak : salak salak durup bakmak
anneç : karşı, karşı taraf.
apılamak : bebeğin emeklemesi.
: yemek
atkı : Yünlü şal veya saman atma aleti
avara : adi, kalitesiz, beceriksiz.
ayağı ağırlı : hamile, yüklü kadın.
aylak : boş gezen
azat : ağaç.
azıtmak : şımararak daha fazlasını istemek
B
bakdur aşı : "Ne pişirdin?" veya "Ne yedin?" diye sorana verilen cevap. Aslında böyle bir yemek yoktur.
bakır, bakırca : kova, bakraç
balık oynamak : şimşek çakmak, yıldırım düşmek
bali : "bari" edatının söyleniş şekli
bari : kuru ağaç dallarıyla veya ayçiçeği kökleriyle örülmüş bahçe duvarı, çit
bayır : yokuş
bekar durmak : yaz döneminde ücret karşılığında bütün işleri yapmak
belinlemek : korkmak, ürkmek
berengari : şöyle böyle, geçici olarak.
beygir :  at
bırağmak : hamuru yerden alıp, fırına götürmek üzere küreğe koymak
bişı : mayalı hamurla yapılan bükme
bişirgeç : katmer, bazlama ve yufkayı saçta çevirmeye yarayan alet
boğassak : çok fazla yiyen, obur
boğsu : çatı ile duvar arasında kalan mertek boşluğu
botça : içinde elbise bulunan çıkın (bohça); bütçe
börülce : fasulye
bulama : kadınların giydiği bir çeşit şalvar
burgu : el matkabı veya artezyen kuyusu açar araç
burmak danayı : tosunu iğdiş etmek; bir nesneyi bükmek
buymak : üşümek.
bükme : mayasız hamurun içine mercimek, patates konularak tepsiye dizip fırında pişirilen ekmek
bülkmek : suyun kaynaktan çıkması
bürgün : yarından sonraki gün, diğer gün, öbür gün
büzmek : burmak
C
cadaloz : haylaz, yaramaz
caga : gösteriş
cenev innesi : çatal iğne, çengelli iğne
cıbıl : parası olmadığı halde varmış gibi gösteriş yapan, caka satan
cıngırdık : ağaçtan bir sütun ve yine ağaçtan iki kanat şeklinde kurulan 360 derece dönebilen, kız çocuklarının bindiği tahtarevalli
cıvzıtmak : sağa sola koşuşturmak
cızdırma : mısır unundan yapılan haşhaşlı ekmek
culuk : hindi
Ç
çaça : birbirini sevenler arasından habercilik yapan kişi
çapıt : bez, paçavra
çeç : Harmanda buğdayın samanı savrulduktan sonra yığılmış hali
çekiştirmek : dedikodu yapmak
çevre : mendil
çıfıt :fitneci, insanların arasını açan
çığırmak : çığlık atmak veya türkü söylemek
çıkım : çapa yapan veya mercimek, nohut yolan kadınların toplu olarak bir defada bitirdikleri iş alanı
çirpi : ince değnek
D
dadanmak : alışmak
dalamak : ısırmak
dam : ahır, hapishane
dambeş : toprak evin üst kısma
debertmek : külü yararak ateşin meydana çıkmasını sağlamak
deggetmek : isabet ettirmek, denk getirmek
değnemek : teker teker toplamak, devşirmek.
delece :  tarladan harmana buğday, arpa sapı getirmek için özel yapılmış, arabanın üzerine konulan ağaç iskelet
demin : az önce
dengilmek : Dengesini kaybedip düşecek duruma gelmek
deperotu : havuç
dereotu : havuç
dığan : uzun ve tek kulplu tava
dıkma : karısına ait evde oturan kimse
dımıl dımıl : çok parlak ve temiz nesneler için kullanılan sıfat
dızımak : koşmak
dikme : ekilmeye hazır küçük soğan tanesi
dilican :   aceleci, yerinde duramayan
dinelmek : ayağa kalkmak, ayakta durmak
dinmek : çok yorulmak, gücünü kaybetmek
dişeyli : kadın, dişi
ditmek :  ot, yün gibi şeylerin topaklanmış kısımlarını gevşetmek
dolav : duvara gömülü dolap
domalan : Yer altında kalıp toprak yüzüne çıkmayan, patatese benzer bir mantar çeşidi. Bu kelime uygunsuz sorulara verilen alaylı bir cevap olarak da kullanılır.
dombey : camız, malak
don : pantolon
dötdürmek : haşlamak, suyunu çıkarmak
duluk : şakak
düzen : Alet; düzen-takan : alet edevat
E
edik : Çocuk ayakkabısı
eklemek : Vurmak, şiddetle vurmak
el adamı : işlerini yürütmek için yeterli malzemeye sahip olmayıp başkalarındaki alet edevata muhtaç olan kimse
elçim : yolunmuş mercimek, nohut vs. yığını
ele bakım : ihtiyaçlarını karşılayamayan, ele muhtaç olan kimse
ellicik yemek : karşısındakinin sahip olmadığı bir nesneyi onu imrendirecek şekilde teşhir etmek
emme : ama, fakat, lakin
emsiz : masum, mazlum, kimsesiz
en : damga
engücü : "en sonunda, nasıl olsa" anlamında edat
ere kalkmak : sahura kalkmak
erzan : müstehak, layık (erzanın, erzanım şeklinde kullanılır)
esbap : çamaşır, elbise, esvap
esiran : teknedeki hamuru sıyırmaya yarayan araç, kül ve çöp alma küreği
Essa? : Doğru mu?
evlek : arazi ölçüsü, dönümün dörtte biri
eza : kibrit
F
fanne : kazak, fanila
ferk : bir seferde ekin biçilebilen alan
fetetmek : herhangi bir iş yapamayacağını belirtmek için kullanılan söz (Fetedersin: yapamazsın)
fışkı : hayvan gübresi, dışkı
fıtçı : çocukların kamçı şeklinde bir sopa ile çevirdikleri topaç
fıyık : ıslık
fitil olmak : çok kızmak
G
gabıcak : içine üzüm pekmezi konulan tahta kap
gadak : kadar
galet : Kur'an okunurken yapılan hata, galat
galgılamak : hoplayıp zıplamak
gali : artık, bundan sonra
galle : lahana yemeği
ganere : işe yaramaz, adi, sürtük, yüzsüz
garılmak : horoz-tavuk çiftleşmesi
garışdırgeç : kızgın külü karıştırma sopası (Meşe olanı tercih edilir.)
gaş : taşla örülmüş bahçe duvarı
gaygına : yumurta ve un karışmının yağda kızartılmasıyla pişirilen yemek
gayıl olmak : kabul etmek
gayme :  para
gayneşik : hafifmeşrep genç kız
gede : ufak tefek adam
gegenez : pulluktaki çamuru sıyırmaya yarayan alet
gerelti : engel, koruyucu, siper
gergi : araba için yapılmış, uzun tahtaların sağlam durması için kullanılan bağlantı aracı
geri : kıldan dokunmuş çadır
: kadınlara, bazan kocaya karşı hitap
gıcık : hoşa gitmeyen şey
gıdık : ahlaksız kadın.
gıyneşmek : kıpırdamak, kımıldamak.
gidişmek : kaşınmak.
goma! : Şuna bak şuna!
goz : pezevenk
göbüle : sürülmemiş, hazırlanmamış, ekilmemiş, boş tarla
göçürmek : domates, biber vs. fidesi dikmek
gölle : haşlanmış buğday veya mısır
göynek : uzun, etekli, entari şeklinde erkek çamaşırı
gözemek : kazağın, çorabın delik yerini örerek yamamak veya eksilen fidanların yerine yenisini dikmek
gözer : büyük delikli kalbur
guburmak : gururlanmak
guzine : fırınlı soba
guzu dişi yağmak : dolu yağmak
guzuluk : kazandan küçük, tencereden büyük pişirme kabı
gübür : çöp
gücenmek : darılmak
güdük :  içi yünle kaplanmış, kalın, yaşlı kadınlara ait giyecek
güdümeç : Kur'an okumayı öğrenen çocukların satırları takip etmek için kullandıkları uzun tavuk kemiği
günaşık : ayçiçeği
gütmek : hayvan otlatmak
H
haba : halı
halaza : ekilmediği halde bir önceki hasatta dökülen tohumlardan çıkan, emek verilmeden yetişen ekin
hambal : hamal
haney :   iki katlı ev
hapaz :   bir avuç dolusu ölçü birimi
hareket : deprem, zelzele.
haşatı çıkmak : çok yorulmak
haşeş : haşhaş
hebücüğü : tamamı, tümü, hepsi
heflenmek : için için korkmak, endişelenmek
hemıraşı : evde kesilmiş makarna yemeği.
heral : herhalde
hışır : çok ağır
hinci : şimdi
horavlanmak : sinirlenmek
I
ıntırka : entrika, düzmece
ıramas : tarladan getirilip harmana yığılmış, saplı arpa, buğday
ırlamak : bir nesneyi (özellikle salıncaktaki çocuğu) sallamak
İ
içlik : kışın atlet üzerine giyilen yün giysi
ilan : yılan
ilenmek : beddua etmek
ilyen : leğen
imbal : örendirenin ucundaki sivri çivi
imik : beyin
K
kâse : bardak
kayrak : Bir çeşit yassı taş. Kesici aletleri bilemeye yarar.
kemire : hayvan barınaklarında zeminde oluşan gübre tabakası
kepaze : rezil, aşağılık
keri : sonra (-den keri... şeklinde kullanılır.)
kesene : bir işi götürü pazarlıkla alma, verme.
kokar : pis, tiksindirici (Hakaret anlamında kullanılır.)
köddü : buğday kırıntısı ve et karışımıyla yapılan sulu yemek
kösülmek : çok yorulmak
kumpil : patates
kupa : bardak
L
leplik : kızların oynadığı bir oyun ve bu oyunda kullanılan tas
M
mal bellemek : dadanmak, bir şeyi yapmayı alışkanlık haline getirmek
malama : harmanda hayvanların yemesi için ayrılan buğday, arpa sapı
mayıs : küçükbaş hayvan tersi
meğermet : acıma, merhamet
merdiman : merdiven
met : çelik-çomak oyununa benzer bir oyun
mettap :  okul, mektep
mık : çivi
mıymıntı : çok yavaş iş gören, pısırık
mızılamak : Ağlamak, halinden şikayet etmek
muzur :  Zarar veren, zararlı, muzır
müzmehel : şapşal, avanak, beceriksiz
N
nokul : mayalı hamurla yapılan haşhaşlı bükme
ofutmak : küserek surat asmak
Ö
öncek : kadınların bellerine bağladıkları dize kadar uzanan bez, önlük
örendire : Öküzleri sürmek, yürütmek için kullanılan uzun sopa
örtme : kadınların dışarı çıkarken üzerlerine aldıkları siyah örtü
össen : herhalde
ötügün :  dünden önceki gün, öteki gün
P
papırlanmak : büyümeye başlamak
parda : tavan
pardı : kuru söğüt dalı
paspal : dağınık, bakımsız
patır : bazı harfleri telaffuz edemeyen kimse
pavkırmak : çok kızarak çevresindekilere bağırmak
peleze : un ve şekerden yapılan, muhallebiye benzer tatlı
pepe : Kekeme, istenilen hızda konuşamayan
peşgir : havlu
pırtı : manifatura
piyazcı : yalaka, menfaat için yağ çeken
potin : topuklu ayakkabı
S
sabah : tas
salına girmek : cenazeyi taşımak
satırenç : kareli kumaştan, kadınların sokağa çıkarken örtündükleri örtü (Genellikle orta yaşlı ve yaşlı kadınlar kullanır.)
satin : zaten
savsaklamak : oyalanmak
saykı : sanki
sereng :  bazı kuyuların üzerinde yatay ağaç
sergi : yıkanan tahılın kuruması için serilmiş halı
seselmek : bitkin duruma düşmek, sesi soluğu kesilmek
seyirtmek : koşmak
seyrimek : vücuttaki kasın belli bir periyotla kendi kendine hareket etmesi (Uğur veya uğursuzluk sayılır.)
sığırsidiğı : zikzaklı bir örgü nakışı
sıkma : gömlek
sıtırassız : göze hoş görünmeyen kimse, suratsız
sinek : çamdan oyulmuş büyük su kabı. Küçüğüne "Bardak" denir. İki sineği birbirine bağlamaya yarayan ipe de "Sineğipi" adı verilir.
solluk : kaldıraç
sopa yassırı : davranışlarıyla sopayı hakeden, dayağa müstehak olan
sönge fırın temizleme aracı
su selası : birinin öldüğünü duyurmak için camiden okunan sela
susa : stabilize veya asfalt yol, şose
sürgü : toprak yüzeyinin ekimden sonra düzelmesi için kullanılan alet
sürütme : kız çocukları için "yaramaz" anlamında
Ş
şaddak : beklenildiği gibi davranmayan, hoppa, şımarık
şapıldak : bulunduğu konuma uygun hareket etmeyen
şargada : şımarık, yaramazlık yapan
şepit : yufka
şipirdek : terlik
şiplemek : kendisine emanet edilen bir sırrı hiç vakit kaybetmeden başkasına söylemek
şirnimek : şımarmak
T
talaz : fırtına, tozu dumana katan rüzgar
talvar : hayvan otlatırken veya tarlada çalışırken öğle sıcağında mola verip eve gelmek
tandır : teneke soba
tangal : uzun saplı, mısır patlatma aracı.
tangıl : tuvalete su götürmeye yarayan özel kap
tataviya : rastgele, göz kararı, el yordamıyla
tersi devrilmek : şaşırarak nerede olduğunu bilememek
teskerlemek : elini, vurmak için kaldırmak, vuracakmış gibi yapmak
teşir : utanmaz, ahlaksız
teşir etmek : hatasını yüzüne vurarak elaleme karşı rezil etmek
tetik : hafif, hızlı
tırkazlamak : kapıyı içeriden, açılmayacak şekilde kapatmak
tidirmek : işemek
tingil tokmak kılmak :  takla atmak
tökezimet : ayağı takılmak
tun : fırın taşının deliği; ekmekte pişme derecesi, kıvam
tutuğeç : fırındaki veya ocaktaki kabı tutma bezi
tüngülmek : yüksek bir yerden aşağıya atlamak
tüylemek : zıplamak
U
uğra : hamurun yapışmaması için altına sepilenen un
uluk : tembel, miskin
urba : elbise, üstbaş
Ü
üleşmek : paylaşmak
ünnemek : çağırmak
üşenmek : tembellik etmek
V
vidik : ördek veya kaz yavrusu
Y
yabaltı : büyük yaba
yağar : yağmur
yakıleşmek : yenilen yemekten dolayı rahatsız olmak
yalabık : düzgün, pürüzsüz, güzel görünüşlü
yanmak : Aşık olmak, sevdalanmak
yastıgeç : üzerinde, hamurun ekmek şekline getirildiği tahta
yeğni : hafif
yemeni : ayakkabı
yeniye : gelecek yıl, gelecek sene
yeryaran : bir çeşit şapkalı mantar
yıfıtmak : küsüp kötü sözler söylemek, etrafa zarar vermek
yılık : yamuk
yiygi : hayvan yemi
yolkazıyan : buldozer, grayder
yuka : ince
yunmak : yıkanmak, banyo yapmak
yurgu : toprak damların toprağının oturması için kullanılan taş merdane
Z
zabeysız : yaramaz, terbiyesiz, ahlaksız
zebil : yoksul, bakımsız, muhtaç, sefil
zere : "çünkü, öyle ya, doğal olarak" anlamında edat
zevle : öküzlerin düzgün durması için boyunduruğa takılan ağaçtan yapılmış korkuluk
zılla : iyice, daha fazla anlamında edat
zıngıldamak : sabit durması gereken bir nesnenin yerinden oynaması
zıngırdamak : çok konuşmak
zibit olmak : zibidi gibi çıkmak, çok ıslanmak