İnsanoğlunun yaşadığı
her yerin kendine has efsaneleri ve her ne kadar gerçek de
olsalar efsaneleşmiş uluları vardır. Toplumlar, tarihlerinde
olmasa bile, kendilerine her zaman bir efsane bulmuşlardır. Bu
durum, gerçekten yaşamış kişilerin de birer efsane insan
olmalarına yol açmış ve gerçekle söylence birbiriyle tamamen
kaynaşarak insan topluluklarının değer yargılarının oluşmasında
önemli bir yer tutmuştur.
Anıtkaya bölgesinin
bu tür ulularından üçü, Karaca Ahmed Sultan, Rasül Baba ve
Kaymak Babadır. Bunlar sadece bu bölgede değil, Anadolu'nun aşağı
yukarı tamamında tanınan ve değişik halk kültürlerinin de
katkılarıyla halâ yaşayan ululardır. Söylenceler ne kadar
farklı olursa olsun, bunların bir ortak yanları vardır. O
da"evliya", "baba", "dede",
"sultan" kısacası "Allah dostu" olmalarıdır.
Şimdi bu sultanlar hakkında elde edebildiğimiz bilgileri
derleyelim.
KARACA AHMET
SULTAN
Şöhreti tüm
Anadolu'ya yayılmış erenlerden ve Anadolu'nun manevi mimarlarındandır.
Hayatı hakkında çok kesin bilgiler yoktur ama manevi şahsiyeti
her yerdedir. Bu yüzden Anadolu'nun değişik bölgelerinde türbeleri
vardır.
Karaca Ahmed Sultan
hakkında en ilmî bilgileri Abdülbaki Gölpınarlı'nın hazırlamış
olduğu Vilayet-name adlı eserde bulmaktayız. Tüm mülahazalardan
önce burada anlatılanları dercetmekte fayda var(1):
Şakayık-ı Nu'mâniyye,
Karaca Ahmed'in, İran padişâhlarından birinin oğlu olduğunu,
cezbeye kapılıp Rûm ülkesine geldiğini, Akhisar'a bağlı bir
yerde yurd edindiğini, orda, ölüp oraya gömüldüğünü,
mezarının ziyaret edildiğini, ziyaret eden hastaların şifa
bulduğunu söyler. Ona göre Karaca Ahmed, Orhan devri
(1326-1359) Şeyhlerindendir (s. 33). Aşık Paşazade de onu
Orhan devri Şeyhlerinden sayar, onunla beraber andığı erlerin
bir kısmının, Murad devrine de yetiştiğini bildirir (s. 200).
Karaca Ahmed'in, 773 muharreminin ilk günü (1371) tanzim edilen
bir vakfeyede "Karaca Ahmed ibni Süleymân-ı Horâsânî"
diye imzası vardır (Çağatay Uluçay: Saruhanoğulları ve
eserlerine dair vesikalar, c. I, s. 19-28, ilk fatoğrafi). 800
saferinin onuncu günü (1397) tanzim edilen Mirzâ Bey oğlu Hoş-Kadem
Paşa vakfiyesindeyse Karaca Ahmad tekkesindan bahsediliyor. Buna
nazaran ihtimal bu tarihte ölmüştür (Ayni eser, s. 29-30,
ikinci fotoğrafi). İlk vakfiyedeki şahitlerin çoğu
"Horasanî" dir. Bize göre bu sözle Horasanlı
olduklarını değil, Horasâniler, yani melâmetîler zümresinden
bulunduklarını anlamak icabeder: Bu şahitlerden biri de Bektâş-ı
Horasânî oğlu İbrahîm Seydi Dede'dir.
Hacı Bektaş'ın
1270-1271 de öldüğü düşünülürse 1371 deki vakfiyeye şahitlik
eden Karaca Ahmed'in, Hacı Bektaş'la bir ilgisi olmıyacağı
kendiliğinden meydana çıkar. Bütün bu mülâhazalarla beraber
bir başka Karaca Ahmed'in bulunmadığı da söylenemez. İstanbul'da,
Üsküdar'daki büyük mezarlığa adı verilen ve orda bir türbesi
ve tekkesi bulunan Karaca Ahmed'in epeyce tanınmış bir eren
olduğu muhakkaktır. İkinci vakfiyedeki Bektâş-ı Harasânî'nin
Hacı Bektaş olmadığını da söyliyelim. 1270-1271 de ölen
bir adamın oğlunun 1371 de şahidlik etmesi akla yatmaz. Kaldı
ki mücerred olarak öldüğü bildirilen Hacı Bektâş'ın böyle
bir oğlu bulunduğu hiç bir rivayetle sâbit değildir.
Yukarıda anlatılan
görüşlere karşı, Karaca Ahmed Sultan bir çok yerde Hacı
Bektaş Veli ile birlikte anılmaktadır. Bu birlikteliğin zaman
ve mekanda birlikte olmaktan çok, manevi bir beraberlik olarak
kabul edilmelisi gerektiği kanaatindeyiz. Zira Anadolu insanın
sevdiği şahsiyetleri zaman mefhumunu gözönüne almaksızın
Yunus Emre, Köroğlu, Hacivat-Karagöz ve daha nicelerinde değişik
zaman ve mekanlarda nasıl yaşattığını, adlarına türbeler,
anıtlar yaptığını bilmekteyiz. Bu meyanda Manisalılar
"Manisa fethinde Türk ordusunun en ileri gelenlerinden biri
Karaca Ahmed Sultandı." derken, Afyonlular da, "Afyonkarahisar
fethi Karaca Ahmed Sultan'ın kılıcının himmetinin
esedir." diye onu sahiplenmekte, onun kendi yaşadıkları
topraklarda yaşamış olmasıyla övünmektedirler.
Hacı Bektaş ve
Karaca Ahmed Sultan birlikteliğini anlatan en güzel
rivayetlerden biri şudur:
"...
Bununla birlikte,
Hacı Bektaş Veli, Karaca Ahmed'i görür görmez tanımış, içini,
kalbinin derinliklerinde olanları, ateşini, neşvesini görmüştü
ki, onun dur-durak bilmeyen sevdalı başına elini koydu
ve:"Karaca'm!" dedi, "Karaca'm! Bir yerde mekanın
olsun, kırk yerde çerağın yansın!"
Bu "Artık
otur, toprağa bağlan, köklen ve dallan" demekti. Karaca
Ahmed Sultan, bunun üzerine, bir rivayette Karahisar, başka bir
rivayette Manisa üzerinde mekân tuttu.(2)
Karaca Ahmed
Sultan, evliyalığı yanında hekimliğiyle de anılmaktadır.
Onun hem hekimliği hem de Karahisar'a yerleşmesi konusunda aşağıdaki
hikaye rivayet edilmektedir.
"Derler ki, Moğol
istilâları sırasında dalga dalga Anadolu'ya akan Türk
kafilelerinden biri içinde gelen Karaca Ahmed Sultan Horasan'dan
göçmüş, Karahisar'ın Tezhöyük civarına konmuş.
Tezhöyük beyi, köyün
yazısına konan renk renk çadırları görünce, kâhyasına
emir vermiş ki: "Kâhya, git gör bakalım, şu karşıda çadır
kuran yörük mü? Kimdir? Hayvanları var mı? İyi anla, görelim!"
Kâhya varmış köyün
yazısına... Mevsim bahar, dağlar, bayırlar bir kol çengi.
Ortalık buram buram kekik kokuyor. Yörüklerin kuzuları,
koyunları var. Yörükbaşı su kenarında bir ağaca uzanmış,
elma devşiriyor. İlk bakışta bunda şaşılacak bir şey yok
gibi görünüyor ama, kâhyanın gözleri faltaşı gibi açılmış,
yörükbaşına bakıyor. Çünkü onun elma devşirdiği ağaç
elma ağacı değil, söğüt ağacıdır.
Bu, Karaca Ahmed
Sultan'dır. Başını döner, kendisine bel bel bakak kâhyaya
selâm verir. Kâhya ona beyin davatini söyler. Sultan tatlı
tatlı gülümser, kenarı ak yazılı mendilini yere yayar,
elimiz boş gidecek değiliz ya... diye elmaları doldurur.
Bey, kâhyasının
hikayesini dinlediği elmaları yörük başının elinden almaya,
evvelâ korkmuş, çekinmiştir. Ya sihir, ya büyü varsa diye...
Beyin yanında,
nicedir hasta olan biricik kızı da vardır. Zavallı bey kızının
derdine kimse derman bulamamış; kızcağız kâh ağlar, kâh güler,
kâhferyat feryat bağırırmış. Hekimler, hakîmler onu, karıştı,
çarpıldı, delirdi diye hükümlendirmişler, ellerini üzerinden
çekmişler. Tezhöyük beyininKaraca Ahmet elmalarındankorkusunun
sebebi de bu olsa gerek!
Bey: İstemem, al
elmalarını diye sesini yükseltmeye davranırken; a! Birde ne görsün?
Zavallı kızı susmuş, sakin sakin Karaca Ahmet’e bakıyor. Önce
gözlerine inanamamış, sonra koşmuş Karaca’nın ellerine sarılmış:
-Aman! Demiş, Sen
nerelisin? Kimsin?
-Horasan
erlerindenim, bana Karaca Ahmet derler.
-Kızım hastaydı,
aklı kendine yâr değildi. Ilk defa seni görünce sustu,
durdu,duruldu. Ona ne yaptın. Sende bir şeyler var, anlıyorum,
görüyorum, lütfen, kerem et, onu oku, onu kurtar.
Karaca Ahmet hasta
kızın yanına vanmış, omuzlarını sıvazlamış, onu okumaya
başlamış.
Bey, yörükbaşını
üç gün misafir etmiş, üç günde sevgili kızı eskisi gibi
iyi olmuş. Artık, koca bey konağında herkes gülüp söylüyor,
yörüğe dua ediyormuş. Karaca Ahmet: Misafirlik töresi üç gün
, izin verde gideyim artık deyince, Tezhöyük beyi, elini
Karaca’nın omuzuna koymuş:
-Çadıra varınca,
develerini, sığırlarını salıver, akşama kadar başı boş
yayılsınlar. Nereye kadar gidebilirlerse orada sınır kesilsin,
o yerler senin evlatlarının olsun demiş. İşte Karacaahmet köyünün
hikâyesi bu.”
Karaca Ahmed
Sultan Türbeleri
Hayatı konusunda
çok kesin bilgilere sahip olmadığımız Sultan'ın Anadolu'nun
değişik bölgelerinde türbeleri vardır. Bunlar:
- 1. İstanbul Üsküdar'da,
- 2. Afyon İhsaniye
ilçesi Karacaahmed Köyü'nde,
- 3. Manisa'nın
Horoz köyünde
- 4. Manisa
Akhisar ilçesi Karaköyünde,
- 5. Uşak'ın Eşme
ilçesi Karacaahmed Köyü'nde(3).
Neziha Araz ise
sadece Manisa'daki üç türbeden bahsetmektedir.(4)
Tüm bu bilgiler
ışığında Karaca Ahmed Sultan hakkındaki mülahazalarımızı
şöylece özetleyibiliriz:
Orhan devri şeyhlerinden
olduğu kesindir. Anadolu'ya İran veya Horasan'dan gelmiş,
Anadolu'nun fethinde cihatlara katılmıştır. Hacı Bektaş Veli
ile aynı zamanda yaşadığı şüphelidir. Bunun yanında,
"bir başka Karaca Ahmed"in varlığını da kabul etmek
gerekecektir. Değişik bölgelerdeki türbeleri izah etmek ancak
böyle mümkün olmaktadır. Özellikle, Üsküdar'daki
Karacaahmed'i diğerlerinden ayırmak gerekir.
RESUL BABA
Hacı Bektaş
Veli’nin ulu ardıllarından ve onun ferraş’ı(yani süpürgecisi)
olan bir Bektaşi azizidir. Birgün kendi kendine: “Acaba
Erenler bize nereyi urt verirler?” diye düşünürken, Hz. Pir:
“Resulüm, seni bir uçuralım, turduna konduralım, ol ora da
sana mekan olsun. Anda dem’in yom’un oynat”, der. Hz.
Pir’in Hakka yürüyüşünden sonra bir gece uykuya yatan Resul
Baba uyandığında kendisini Altuntaş’a bağlı Beşkarış
denilen bir yerde bulur. Oralarda bir kâfir bey’i varmış ki
boyu beş karış imiş ve bu köyün adı bundan gelirmiş.
Resul Baba, Bey ve
adamları evde iken onlara altından bir sığın (ala geyik) şeklinde
görünür. Onu yakalayamazlar, orada Bey için yapılmış
kilisenin yanına kaçar, güvercin donuna (şekline) girip kilise
damına konar. Oradan da duvarın dibine inip insan şeklini alır.
Hepsi gelip kendisine saygı gösterirler, müslüman olurlar.
Baba Resul, Beşkarış
adlı yerden başka, bir de Hisarcık denilen mahalde dergâh
kurmuştur. Hatta yaşamının büyük çoğunluğunu bu dergâhta
geçirmiştir. Bu Hisarcık, Halife Seyyid Cemal Sultan’ın astânesi(
büyük dergâh’ı) bulunan Tevekkelcik yakınında imiş.
Seyyit Cemal yemek hazırlatınca bazen: “Resul Baba, gel iriş!.”
diye seslenir, o da gelir lokma ederler, yerine dönermiş.
Mezarının Altuntaş
denilen yerde, Ayrıklı çalı’nın dibinde olduğunu Vilâyetnâme’ler
yazar.
Fakiyr’deki A.
Yazma nüshası Vilâyetnâme’de sadece: “Kendüsün altun
geyik donunda göstermek gibi ol yerin halkına nice Vilâyetler
izhar eyledi ki diller ile şerh olunmaz” deyip vefat ettiğini
ve mezarının yerini yazmaktadır. Öteki ayrıntılar yoktur. Bu
kısım Fakıyr'deki diğer yazmalarda ve H.1034(M.1886) yazmasında
vardır.
Arşiv
belgelerinden TD. 438 s.117 ve TD. 396 s.124-125’de Altuntaş
Nahiyesi Kırkacık köyünde Resul Baba zaviye’sinin bulunduğu,
Kırkacık köyünün reayasıyla beraber bu zaviyeye vakfedildiği
kayıtlıdır. TD. 438 s. 120’de Hisarcık köyünde Resul Seydi
Zaviyesi Vakfına ait çiftlik olduğu kayıtlıdır.
Başka bir arşiv
belgesinde (Ev. Sıra no:13609) ise Sandıklı’ya tabi Göriz köyünde
evladiyet şartıyla vakfedilmiş Resul Baba zaviyesinin sahipsiz
kalmasından dolayı hazineye intikal ettiği kayıtlıdır.
TD. 438, s. 117
- Karye-i Kırkacık,
tabi-i m. (mezbur-Altıntaş Nahiyesi), vakf-ı zaviye-i Resul
Baba
- Hane: 6, Muhassıl:
1, Divane: 1, Malul: 1, Huddam-ı zaviye neferan: 2, Evlad-ı
vakf neferan: 2.
Hasıl: 1224.
TD. 438, s. 120
- Vakf-ı Çiftlik
zaviye-i Resul Seydi, der-karye-i Hisarcık.
- Hasıl: 450,
Huddam-ı zaviye-i neferân: 16 (Resul Baba ve Resul Seydi aynı
kişiler mi?)
- TD.560, s. 101
(Kütahya Evkaf Defteri, h.979)
- Karye-i Kırkacık,
tabi-i m. (mezbur Altıntaş Nahiyesi)
Mezkur karye reâyâsıyla
Resul Baba zaviyesine vakfimiş. Oğulları mâ-tekaddümden
vakfiyet üzere tasarruf ederlermiş. Mezkur baba oğlu oğullarından
Hayrab Seydi oğlu Can Paşa Merhum Sultan Mehmed Han tâbe serâhü
nişanıyla tasarruf ederlermiş. Mensuh olıcak Can Paşa Seydi tımara
işlemiş. Şimdiki halde Padişahımız hazretleri mukarrer edüb
mezkurlar ellerine hükm-ü şâhî verilmiş deyu mestûr
der-defter-i atik. El-haletü hazihi mezkur Can Paşa fevt oluboğulları
Hüseyin ve İsmail kalub ve Hamza Seydi fevt olub oğlu Yusuf
kalub ataları hisselerin mahaldir deyu Kütahya kadısı arz itdüğüyle
sadaka olunub ellerine berât-ı hümâyun virildi deyu kayd
olunmuş der-defter-i köhne. Hâliyâ Padişahımız eazzellahu
ensârahu hazretleri barât-ı hümayunuyla Hüseyin ve İsmail ve
Yusuf ber-vech-i işitrak mutasarrıflar olmağın defter-i cedide
kayd olundu.
- Mürüvvet oğlu
Umur Ç. (çift)
- Umur biraderi
Ali K. (bennak)
- İlyas oğlu
Ali ma’lul
(özürlü)
- Ali oğlu Süleyman
ferraş (süpürgeci)
- Halil oğlu
Durak Çerakdar
- Abdurrahman oğlu
Abdülkerim, pir, emriyle Beşkarış nam karyede kayd
olunmuştur.
- Abdülkerim oğlu
İnebeyi
- Ali oğlu Süleyman
pir
- Süleyman oğlu
Hüseyin K (bennak)
- Hatun azatlısı
Yusuf K(bennak)
- Seydi oğlu
Hamza divane
- Yusuf oğlu
Halil Seydi, mezkur Halil ve Mustafa vakfın evladındandır.
- Halil
biraderi Mustafa
- Bektaş oğlu
İbrahim K (bennak)
- İbrahim oğlu
Yusuf muhassıl
Bugün Resul
Baba’dan geriye kalan Beşkarış köyü Ayrıklı Çalı
dibindeki türbesi ile Anıtkaya Kasabası- Çatal Çeşme köyü
sınırında bulunan İl bulak dağının strajik konuma sahip
Resul Baba tepesindeki kalıntılardır.
KAYMAK BABA
Hayatı ve şahsiyeti
hakkında pek bilgi bulamadığımız fakat yöre halkı tarafından
tanınan Kaymak Baba'nın Anıtkaya'nın hemen yanında bir kabri
vardır. Onun şöhretini bilenler, mezarı başına gelerek
dualar etmekte, adaklar adamakta ve ve bazıları da kabrini çevreleyen
demirlere ipler bağlayarak dileklerinin gerçekleşmesini
ummaktadırlar.
Yaşadığı döneme
ait tek bilgi, onun Hacı Bektaş Veli ve Karaca Ahmed Sultanla
aynı devirde yaşadığı sonucunu çıkarabileceğimiz şu satırlardır:
"Hacı Bektaş
Veli'den başka, onunla (Karaca Ahmed Sultanla) aynı çağda yaşamış
ve belki de kendisine yoldaşlık etmiş başka erler, erenler de
vardı. Hayran Balı, Hasan Basri, Gözcü Baba, Kaymak Dede
bunların başlıcalarıdır."(6)
HACI İBRAHİM
Fatih Sultan Mehmet
döneminde yaşamış olan Hacı İbrahim, Tapu Tahrir
Defterlerinde kayıtlı Eğret köyünde kâin Hacı İbrahim
Zaviyesi Vakfının kurucusudur. Sahip olduğu çiftliği kendi
kurduğu zaviyeye vakfeden Hacı İbrahim, gelip geçene karşılıksız
hizmet verdiği gibi köy halkının eğitiminde de en büyük rolü
oynamıştır. Bu hizmetinden dolayı Fatih Sultan Mehmet tarafından
verilen beratla her türlü vergiden muaf tutulmuştur. Hacı İbrahim
Zaviyesi bünyesinde faaliyet gösteren medrese Eğret köyünün
Osmanlı dönemindeki tek eğitim merkezidir. Daha düne kadar
Koca Camii yanında faaliyet gösteren medresenin temellerini Hacı
İbrahim atmıştır. Koca Camiinin üzerinde bulunduğu yerin de
Hacı İbrahim Vakfına dahil olması kuvvetli bir ihtimaldir. Hacı
İbrahim’in vefatından sonra oğulları Abdi ve Resul aynı
hizmeti devam ettirmişlerdir. Başlangıçta evladiyet vakfı üzere
işlediği anlaşılan Hacı İbrahim Vakfı, neslinin
kesilmesiyle Evkâf Nezareti bünyesine ilhak olunmuştur.
Hacı İbrahim ve
nesli yüzyıllarca Eğret köyünde verdikleri hizmetlerle
insanların gönlünde taht kurmuşlardır. Bugün Eğret halkında
görülen bütün iyi hasletlerin, gelenek ve göreneklerin kökleri
bu insanların verdikleri eğitim ve terbiyede aranmalıdır. Bu açıdan
Eğret köyünün en büyük manevi mimarlarından biri de Hacı
İbrahim Efendidir. Nur içinde yatsın.
EĞRETLİ CEMAL
EFENDİ
H.1299 yılında doğmuştur.
Açıkgözzade Cemalettin Efendi’den dersler alarak fıkıh
ilminde yüksek mektebelere erişmiş, daha sonra da kendisi bir
çok kişiye konusunda fahrî olarak hocalık yapmıştır.
Bilgilerini vaazları
yanında, daha çok sohbet ortamlarında çevresindekilere aktarmış,
bu yönüyle de Afyon’da “Kur’an gezekleri”nin piri sayılmıştır.
Onun ilmi seviyesi halk arasında; “Tarladan ayrık otu temizler
gibi meseleleri birbirinden ayırır ve sonuca ulaşır.” cümlesiyle
anlatılmıştır.
“1001 Hadis” adıyla
yazmış olduğu usûl kitabı, daha sonraki yıllarda Diyanet
İşleri Başkanlığı tarafından “1500 Hadis-i Şerif” adıyla
yayınlanmıştır.
Cemal Efendi, 1967
yılında vefat edince, arkasından “Afyon’un manevi direği
çöktü.” denmiştir. Kabri, Asri Mezarlık’tadır.
.........................
- 1. Gölpınarlı,
Abdülbaki; Vilâyet-nâme Menakıb-I Hünkar Hacı Bektaş-ı
Veli, İnkılap Kitapevi, İstanbul, sh.108-109
- 2. Araz,
Nezihe, Anadolu Evliyaları, Altas Kitabevi, İstanbul 1988,
sh.424-425.
- 3. bkz. Gündoğan,
Mehmet, Afyon Alimleri ve Evliyaları, Medrese Kitabevi, Afyon
1999, sh. 64.
- 4. bkz. Araz,
Nezihe, age., sh. 423.
- 5. Gölpınarlı,
Abdülbaki; Vilâyet-nâme Menakıb-I Hünkar Hacı Bektaş-ı
Veli, İnkılap Kitapevi, İstanbul, sh.86
- Araz, Nezihe,
age., sh. 425.
|